Başka Bir Yerdeyim mektuplarına kaydolmuş, çok sevgili 97 mektup arkadaşım, hepinize merhaba!
Muhtemelen mektuplara kaydolurken bir beklentiniz vardı. Belki haftada bir, hiç olmazsa ayda bir benden mektup alacağınızı düşünüyordunuz. Ancak ne yaparsınız, mektup arkadaşınız fena tembel çıktı. Son mektupta bile düzenli olarak yazacağına söz vermiş olmasına rağmen sözünde duramadı. Tam yazmaya oturduğu sırada en son mektubun üzerinden çok zaman geçtiğini fark etti, canı sıkıldı. Aradan geçen zamanda olan biteni paylaşması gerektiğini düşündü, anlatmaya neresinden başlayacağını bulamadı. Böylece günler günleri kovaladı, mektupların pulları eskidi, hikâyeler bende, mektup arkadaşlarımın boynu ise bükük kaldı.
Derken bir gün, “Bu iş böyle olmayacak” deyip yazmaya karar verdim. Anlatacağım hikâye iyi veya kötü. Kısa veya uzun. Görüşmeyeli başımdan geçenler konusuna hiç girmeden (ki ona mutlaka konu gelir)… Nihayet, içinde bulunduğumuz an bir yazara ne vadederse, o kadarıyla yetinerek bu satırları yazıyorum. Sözümde durduğum tek konu, size yine başka bir yerden sesleniyor olmak.
Bugünkü mektubunuz Rotterdam’dan geliyor. Hollanda havası uzun bir kışın ardından yüzümüzü güldürmeye başladı. Ayak bileklerimiz yeniden güneş görüyor. Sokakta birbirini tanımayan insanlar bile selamlaşıyor. Bense yeni kitaplar okuyorum. Bir yandan yeni şehirleri, diğer yandan bildiğim şehirlerdeki yeni mekânları keşfetmeye devam ediyorum. Bir de bu havaların sonucu olarak yeni hayaller kuruyorum. Önümüzde uzanan yaza ve belki de birkaç yıla dair planlar yapmaya başladım. Düşünmenin, üretmenin, anlatmanın heyecanını duyuyorum. Açıkçası insanlık yapay zekâya danışmadan evden dışarı adım atamayacak noktaya yaklaşırken, ben yazarak düşünmeyi bırakmaktan çok korkuyorum. Yanlış anlamayın, yapay zekâ benim en iyi iş arkadaşım. Benimki düpedüz, yazıp çizmemenin rahatlığına alışma korkusu. Belki de bu korkumun bir sonucu olarak daha büyük bir kararlılıkla mektuplarıma geri dönüyorum. Aman, rahat nedir hiç bilmeyeyim.
Uzun bir aradan sonra gelen mektubun kısası makbuldür. Ama size kendimden bir şey vermeden bu mektuba son veremem. O yüzden konumuza gelelim. İnsan yurt dışında yaşarken hiçbir şeyi değilse de anadilinde okumayı özlüyor. Mesleğim elverse de alışkanlıklarım el vermediği için hâlâ e-kitap okuyamıyorum. Bu yüzden son Türkiye seyahatimden dönerken sürüsüyle kitap taşıdım. Bu işin lojistik tarafında ciddi bir yük söz konusu. Öyle son çıkan kitapları gözüme kestirip, “bunlar tamamdır” diyemedim. Seçimlerimi hassasiyetle yapmam gerekti. İşte bu noktada imdadıma “Bizim Büyük Challenge”ımız yetişti.
Bizim Büyük Challenge’ımızı Instagram üzerinden tanıdım. Sağolsun, Instagram bazen çok işe yarıyor. Yayınladıkları 25 maddelik okuma challenge’ını birkaç yıldır takip ediyordum. Bu yıl challenge’a katılma şerefine de nail oldum. Listenin güzelliğine bir bakın: Yaşamadığınız bir şehirden aldığınız bir kitap… Bir arkadaşınız çok övdüğü için canınızın çektiği bir kitap… Bir kadın yazarın 45 yaşından önce yazdığı bir kitap… Bir Ahmet Hamdi Tanpınar kitabı…
Challenge’a katılıp, listeye uyan 25 kitabı belirlemenin iki yolu var. Biri, evet bildiniz, yapay zekâya sormak. Diğeri ise eski usul: kitapçıları, kitap sitelerini dolaşarak, kütüphanenizdeki kitaplara göz atarak, eşe dosta sorarak, yani şöyle tadına vararak araştırma yürütmek. Gördüğünüz gibi, size okuyacağınız kitabı seçme işini bile ciddiye almanızı tavsiye ediyorum. Çünkü ne demiştim? Aman, rahat nedir hiç bilmeyelim.
Benim challenge’im başlayalı çok oldu. Sizi de bu challenge’a heyecanlandırırsam ne mutlu bana. Gelecek mektuba deneyimlerinizi de duyarak başlamak isterim. Instagram’dan yararlanmaya devam edelim, bana yazın.
Ancak diyelim ki bir heves araştırdınız, başlayamadınız. Ya da başladınız fakat devam etmediniz. Bunlar olur. Hayatta da bazen öyle olur. Yapılan planlar seneye kalır, bir heves çıkılan yollardan dönülür. Benim bu mektuplarla deneyimlediğim gibi, bir sürü olay olur, paylaşmak istersiniz birikir; yazmak ister, biriktikçe yazamazsınız. Böyle zamanlarda, yaptığımızı ettiğimizi paylaşmaktan daha mühim şeyler olabileceğini kendimize hatırlatmak iyi gelir. Herkesin herkesi, her şeyle ilgili çok meşgul ettiği günümüzde, vaktimizi ve dikkatimizi özenle seçilmiş şeylere ayırmak, bizi varış noktasına değil yolculuğa davet edenlere kulak vermek, böylelikle yaşamdan, yaşıyor olmanın güzelliğinden rol çalmamak da iyi bir seçenektir.
Yeri gelmişken, bu grubu daha da sevmeme sebep olacak bir paylaşımlarıyla mektubu noktalayayım.
Bu güzel oluşumun dediği gibi: Yıl bizim, liste bizim. E mektup da bizim! O zaman bu mektuplarda hep anlamlı, öğretici, neşeli ve içten kalmayı, bunun için gerekirse uzun molalar vermeyi ve tabi ki, hep başka bir yerde olmayı, başka yerlerin hikâyelerini anlatabilmeyi dileyelim. Bir sonraki mektupta görüşmek üzere.
Özge K.
Rotterdam, Hollanda